27 Mayıs 2009 Çarşamba

FOTO DEVAM


Havalar ısındı ama hala yayınlanmamış fotolarım vardı.Bunlar da Nisan ayına ait fotolardan.

26 Mayıs 2009 Salı

BLOGSPOT'TA YİNE SORUN MU VAR?

Blog arkadaşlarımı ziyaret etmek istiyorum.Ama her defasında işlem iptal edildi diye bir pencere açılıyor ve sayfayı kapatıyor.Dünden beri böyle.Bu sorunu yaşayan arkadaşlar var mı acep?Yoksa sadece ben mi yaşıyorum merak ettim.

25 Mayıs 2009 Pazartesi

FOTO.....





Uzun zamandır foto eklememiştim.Yeni resimler henüz makineden bilgisayara aktarılmayı bekliyor.Malum işlerden vakit bulup bununla ilgilenemiyorum evde.O yüzden makinemde olupta bloguma aktaramadığım resimlerden ekledim.Bu resimler Nisan ayına ait.Çok da gecikmiş sayılmam aslında.Bir aylık rötar.Utanıyorum kendimden:))

20 Mayıs 2009 Çarşamba

BİZDEN

Yine ara verdim.Ama napimm yazasım yok bu aralar.İş güç.Bir de taşınma telaşı kafamı toparlayamıyorum bir türlü.Haftasonu evde ufak ufak toparlanmaya başladık.Bu ayın sonunda taşınıyoruz kısmetse.Taşınacağımız evde küçük tadilatlar vardı onlar bitti.Bugün mutfakta yapılacak son bir kaç şey kaldı umuyorum ki onu da bugün bitirecekler.Bizde artık yavaş yavaş taşınacağız.Gelelim kızlara.
Onlar artık iyice büyüdüler.Her şeyi anlıyorlar.Ama birbirleriyle küçük didişmelerde başladı.Sanırım ufak ufak kıskançlıklar başlıyor.Ve birbirine zarar vermeler.Özelikle Karya Damla'ya zarar veriyor.Ya bir yerlerini ısırıyor yada saçını çekiyor.Damla'da zarar vermek gibi bir davranış yok.Karya'yı nasıl vazgeçireceğim bu işten bilmiyorum.Anlatıyorum o senin kardeşin diye.O zaman gidip öpüyor, sarılıyor.Ama bir şeyi paylaşamayınca hemen yine aynı şeyi yapıyor.Bu durumu pedagogumuzla konuşmamız gerekiyor sanırım.Bir de Karya'ya bir şeyi yapma deyince inadına yapıyor.Bağırmak, sinirlenmek ve hatta öfkeli bakışlar hiç işe yaramıyor.Tam aksine gülerek yine yapacağını yapıyor.Sakince anlatmaya çalışıyorum ama nafile.Bizi zorlıyacak bu kız.Bir de asabi ki sormayın gitsin.Damla daha anlıyor gibi.Hatta ona kızdığımızda zoruna gidiyor ve ağlıyor.Ona sakince anlatınca vazgeçiyor yapacağı şeyden.O hala keçiliğe devam ediyor.Koltuk teoelerinde gezmek ve bir koltuktan diğerine atlamak en büyük eğlencesi.Ama düşme korkusu yok onda.Bizimse yüreğimiz sürekli ağzımızda.Bu aralar fazla abur cubur yemeğe başladılar.Özelikle çikolata delisi oldular.Eve her gelen çikolatayla geliyor.Ama kızların bu kadar erken çikolatayla tanışması beni çok rahatsız ediyor.Mümkün olduğunca uzak tutmaya çalışıyorum.Ama anne ve baba da çikolata manyağı olunca onların ne kadar uzak duracağı muamma tabi ki.Cips ve kola konusunda çok katıyız ama.Evimize asla kola girmiyor.Ve ben onların kolayla hiç tanışmaması için elimden geleni yapacağım sanırım.
Karya alt azılarını da çıkardı.Şu an onun alt ve üst olmak üzere toplam dört azısı var.Damla ise hala bir tanesiyle uğraşıyor.Üstten birisinin küçük bir parçası çıktı ama o kadar.Hala çıksammı çıkmasammı diye düşünüyor azı efendi.Kızımı zorlamadan gelse bari.neyse ben şimdi evi aramak durumundayım.Bakimm kuzularım ne yapmışlar bu haftanın ilk gününde.

11 Mayıs 2009 Pazartesi

ANNELER GÜNÜNE ÖZEL

Anadolunun küçük ama sevimli bir köyünde doğmuştu.Ailesi hem zengin hem de köyde sözü geçen bir aileydi.Babası gayet aydın bir insan olmasına rağmen bir inat uğruna onun okumasına izin vermemişti.Oysa ki diğer kardeşlerinin neredeyse tamamı okula gitmişti.O ise evde işleri yapmakla ve kendisinden küçük kardeşlerine bakmakla yükümlüydü.Diğerleri tarlada çalışıyorlardı.Kızlarda dahil.Sanırım o zamanlar kendini şanslı görüyordu.Tarlada çalışmak nede olsa ağır bir işti.
16 yaşına geldiğinde bir fotoğraf gösterdiler ona.İşte bu resimdeki genç delikanlıyla evlendireceklerdi onu.Fotoğrafa baktığında içinde sıcak bir şeyler hissetti.Resimdeki genç ve yakışıklı çocuğa içi ısınmıştı.Beğenmişti onu.Gururlanmıştı kendisiyle içten içe.Nede olsa artık o da evlenip bu köy yerinden kurtulup, batıdaki şehre gidecekti.Ailesinden çok uzakta olmasına rağmen herkesin dilindeki o şehre gidecek olmak acaip mutlu ediyordu onu.
17 yaşına geldiğinde birkaç parça eşyayla birlikte yeni hayatına doğru yola çıktı. Kalabalık bir aileden çıktığı için yeni ailesini hiç yadırgamadı.Yine kalabalıktılar.Kayınvalide, kayınpeder,kayınbirader, elti ve görümce.Artık hep birlikte yaşayacaklardı.Eskiden her şeyi almaya alışkın olan kız, şimdi biraz dikkat etmek zorundaydı çünki ailesi fakirdi.Ve kayınpeder 1.Dünya Savaşındaki sıkıntıları yaşadığı için çok tutumluydu.Sofraya zeytin çıkıyorsa peynir asla olmuyordu yanında.Ve genellikle bulgur çorbasıyla karınlarını doyuruyorlardı.Yeni aile fertlerinin çoğu çalışıyordu.Onu da bir işe yerleştirdiler.Alınan haftalığı kuruşu kuruşuna kayınpederine veriyordu herkes.O da öyle yapıyordu.18 yaşına geldiğinde ilk oğlu doğdu.Herkes çok sevindi.Çünki eltinin çocuğu olmuyordu ve anlaşılan olmayacaktı da.Ama elti yeni gelini bir abla gibi sevip kollamış, dolayısıyla yeni gelen bebeği de kendi çocuğu gibi sevip bağrına basmıştı.Oğlan ilk torun, ilk çocuk ve ilk yeğen olduğu için şımarıkça büyüdü.Bir dediği iki edilmiyordu.Dört yıl sonra ikinci oğlu doğdu.Yaşadığı tüm zorluklara alışmıştı artık.Kocası huysuz, aksi ve sinirli bir adamdı.Evdeki herkes korkardı ondan neredeyse.O da korkardı tabi.Az mı dayak yemişti bunca yıllık evlilik hayatında.Çorba sıcak diye, yemeğin tuzu az diye, oğlanlar ağlıyor diye.Ama kocasını yine de sever sayardı.Bir dediğini iki etmemeye çalışırdı.İkinci oğlanın doğumuyla kayınvalidelerinden ayrı evde yaşamaya başlamışlardı.Ayrı ev dediysem aynı bahçe içinde başka bir ev.Yine yeme içme birlikte ama.
Gel zaman git zaman yeniden hamile olduğunu anladı.Ve bu kez çocuğu doğurmak istemiyordu.Ama eltisi ve komşuları öyle ısrarcılardı ki.Bu kez kızı olabilir diyerek kesinlikle doğurmasını salık verdiler ona.O da kıyamadı karnındaki bebeğe.Kızı olsun çok istiyordu çünki.Hamileliği ilerledi.Bu arada kocası onları daha iyi yaşatabilmek adına o zamanlar herkesin yaptığını yaptı ve Almanya’ya gitmek için müracaat etti.Doğuma az bir süre kala kocasını Almanya’ya yolcu ediyordu bile.Kızını kocası yanında yokken doğurdu.Eltisi ve komşuları her zamanki gibi yanındalardı.Kocası Almanya’da, kendisi üç çocuğuyla birlikte evinde yaşamak zorunda kaldı.Her ay gönderilen çok cüz-i miktarda bir parayla yaşamaya çalışıyorlardı.Çocuklar okula gidiyor, sürekli ihtiyaçları oluyordu.O onları iyi yaşatsın, hiçbir şeyden mahrum kalmasınlar diye her şeyden fedakarlık etmeye başladı.Zaten evlendiğinden beri alışmıştı sıkıntı çekmeye.Şimdi sıkıntıyı kendisi çeksindi ama çocukları değil.Onların her istediklerini yapmaya çalıştı.Kendisi yeni giysi nedir bilemedi nice zaman.Çocuklarının karnı doyduğunda zaten kendisi doymuş gibi oluyordu.Kocasının Almanya’dan gönderdiği para yetmediği için çoğunlukla bakkaldan veresiye alıyordu ama parası geldiğinde mutlaka ilk iş borcunu kapamak oluyordu.Soğuk kış günleri geldiğinde odun ve kömür almak için kocasından ekstra para istiyordu.o da gönderiyordu.Bazen diğer aylar da paranın yetmediğini zor durumda olduklarını kocasına mektupla bildiriyordu ama kocasının da ondan kalır yanı yoktu ki sıkıntı çekmek konusunda.Biraz para biriktirmek istiyordu ve bu yüzden toplu halde bekar yaşayan adamlarla birlikte kalıyordu oda.Karısını ve çocuklarını yanına aldırmayışının nedeni de bunlardan biriydi.Ama asıl neden çocuklarının kendi vatanında, kendi kültürleriyle büyümelerini istemekti.Ne de olsa yanlarında en güvendiği en sevdiği insan abisi yani çocukların amcaları vardı.Gözü arkada değildi.Tam 11 yıl kaldı kocası Almanya’da.Sonra bir gün çıktı geldi.Bu süre zarfında kadın evinin hem babası hem annesi olmuştu.Çektiği sıkıntılarla erkek gibi kadın olmuştu artık.Okuma yazma bilmemesine rağmen elinden hiçbir iş kurtulmazdı.Kocası evine döndükten iki yıl sonra öldü.Almanya’nın zorlu çalışma temposuna vücudu çok fazla dayanamamıştı.Ve son günlerinde ailesi ve çocuklarıyla birlikte olmak istemişti.Özelikle de hiç vakit geçiremediği küçük kızıyla.
Baba öldükten sonra anne eskisi gibi her şeyi omuzladı.Bu kez başka sorunlar çıktı ortaya.Büyük oğlu, huysuz, aksi ve sorumsuz birisi olup çıkmıştı. Annesini çok üzüyordu Tüm uğraşlarına rağmen okutamamıştı onu.Halbuki ne çok istemişti çocuklarının hepsinin okuyup iyi yerlere gelmesini.Kendisi okuyamamıştı ama keşke onlar okusalardı. Ondan ümidi kesince küçük oğluna ve kızına bağladı tüm umutlarını. Hiç olmasa onlarda sorun yoktu, olgun ve uslu çocuklardı.Annelerinin gözlerinin için bakıyordu ikiside.Onun ne kadar ezildiğini ve onlar için neler yaptığının farkındalardı.
Aradan yıllar geçti bütün çocuklar evlendi. Kadın tek başına kaldı evinde.Üzerine titrediği kızını da yuvadan uçurunca çok bocaladı.Çok zorlandı ama çok şükür dünya gözüyle bütün çocuklarının mürüvvetini görmüştü ya.Başka ne isterdi.Bundan sonrası torunlarına bakmaktı artık.Çektiği onca sıkıntı ve dert hayatı boyunca onu hiç bırakmadı. Bugüne kadar kimseyi kırmasın üzmesin diye her şeyi içinde yaşayan o iyi yürekli, muhteşem kadın sonunda hastalandı ve şimdi de hastalığıyla mücadele ediyor bu hayatta. Hastalığını ilk duyduğunda verdiği tepkiyi hayatım boyunca unutmayacağım.O kadar soğukkanlı karşıladı ki.Bunca zaman yaşadığı mücadeleden olsa gerek çok güçlü karşıladı bu haberi.Hasta olmasına rağmen hala çocuklarına faydalı olmaya çalışıyor ve kızının çocuklarına bakıyor.O kadar ağrısı ve sızısı varken bile torunlarının yanından hiç ayrılmadı.Var olan tüm yalnızlığını neredeyse kızıyla aşan bu kadın, kızının sevgisinden ve tatlı dilinden başka hiçbir şey istemiyor.Ama ne varki kızı aksi, huysuz, sinirli.Tıpkı babası gibi.Buna rağmen her şeyiyle seviyor kızını.Ve hala onun yanında çocuklarına bakmaya çalışıyor.
Bu kadın benim annem.Hayatta yaşadığı her şeyi tüm zorlukları tüm yanlışlıkları keşke düzeltebilsem dediğim annem.Onu hala üzebildiğim, kırabildiğim annem.Onu çok sevmeme rağmen, onsuzluğa dayanamıyacağımı bildiğim halde o yanımdayken kıymetini bilemediğim annem.
Keşke senin istediğin gibi bir evlat olabilseydim ama olmuyor.Şimdi benimde iki minik kızım var.Ve eminim onlar da bana benim sana davrandığım gibi davranacaklar.Biliyorum benimde çok zoruma gidecek.Bende tıpkı senin yaptığın gibi geceleri kafamı yastığa koyduğumda kimseler duymadan ağlayacağım.Ve sabahlara kadar uyumayacağım.Ama tıpkı senin yaptığın gibi sabah hiçbir şey olmamış gibi kalkınca gülümseyeceğim onlara.Hatta yanaklarına birer öpücük konduracağım.Olmadı bağrıma basacağım. Tıpkı senin yaptığın gibi.Bazen de sızlanacağım, beni üzdüklerini anlatacağım onlara.Onlarda offf anneeeeeee diyecekler benim sana dediğim gibi.Ama bende bileceğim onlar da bilecekler ki biz birbirimizi çok seviyoruz.Tıpkı sen ve ben gibi.Tıpkı her anne ve çocuk gibi.
Ben seni her zaman çok seveceğim anne.Seni ne kadar üzsem de kırsam da sen benim hayatımdaki en önemli varlıksın.Ve hep öyle kalacaksın.
Çünki sen benim bir tanemsin…Sağlığına ve varlığına her zaman dua ettiğim annemsin.
Ve çok sevdiğimsin….

6 Mayıs 2009 Çarşamba

DÜN AKŞAMDAN

Dün akşam yemeğimizi yedikten sonra eşim "hadi" dedi "çıkalım biraz dolaşalım".
Tuhaf tuhaf baktım yüzüne.Eskiden olsa hıdırellez akşamları hayatta sokağa çıkaramazdım kendilerini.Kızların kabanlarını getirdi (hava soğuktu nitekim) giyindik, çıktık.Önce markete uğradık.Niye uğradık önce anlamadım dedim kızlara ıvır zıvır alacağız herhalde.Doğru oyuncak reyonuna gitti.Anladım ki parkta kızların oynaması için kürek ve kova alacak.Ama maalesef yoktu orada.Çıktık.İstikamet park.Akşam hava kararmak üzere.Parkın ışıkları yanmış, alaca bir gökyüzü.Ha şimdi karardım, kararıyorum modunda.Bir kaç çocuk kalmış sadece.Birde bankta oturmuş çiğdem çitleyen ve çocuğunun üzerinden gözlerini ayıramayan bir anne.Bizde gittik banklardan birine oturduk.Kızlar önce havaya girmeli.Ortama alışmalı.Karya hemen bankın önüne ayağa dikildi.Kolluyor ortalığı.Damla ise babasının kucağında.Karya yavaş ama emin adımlarla ilerlemeye başladı.Salıncakların ikiside doluydu.Bir tanesi o esnada boşaldı.Biz tam hamle yaptık gitmek için baktık Damla ve babiş bizden önce koşup kaptılar salıncağı.Bizde ikinci salıncağın yanına geldik, bekliyoruz.Hani vardır ya uyuz tipler.Gelirler beklerler yanı başınızda, ister istemez rahatsız olursunuz ve bırakır gidersiniz ne varsa.Aynen öyleydik.Yazık salıncaktaki kızcağız dayanamadı beş dakika sonra indi salıncaktan.Hemen biz bindik, başladık sallanmaya. Ama nedendir bilinmez Karya'cık sıkılıverdi iki sallanmayla.Onun gözü diğer çocukların kaydığı kaydıraktaydı.indik gittik tahtırevanın yanına.Damla'yla ikisini bindirdik.Karya yok Allah istemem de istemem.Alıyor başını doğru kaydırağa.Götürdüm merdivenlerinden çıktık birlikte baktık küçük kaydırak kirli.Nasıl kirli olmasın, o küçük canavarlar ayaklarıyla kayıyorlar.Kaydıktan sonra tekrar yürüyerek evet yanlış okumadınız kayılan yerden yürüyerek yukarıya çıkıp tekrar aynı yerden ayakta kayıyorlar.Bizde en yukarıya büyük kaydırağa çıktık.Ordan kaydırdım kızımı.Babası aşağıdan tuttu.Sonra Damla'yı aldım onu da bıraktım yukarıdan aşağı.eee ben kaldım yukarıda.Merdivenlerden inmek zor geldi valla bende bırakıverdim kendimi kaydırağın eşsiz kollarına.Güzel bir duygu ama çabuk bitiyor yaff..Biraz daha uzun olması lazım ben ve benim gibi büyük çocuklar için.Neyse efendim baktık parktaki çocuklar ateş mateş diyorlar.Hemen ben Sharlock Holmes misali takıldım çocukların peşine.Ateş takibindeyim.Yürüdük yürüdük çocuklarıda kaybettik, ateşi de bulamadık.Dolandıkça dolanmışız.BAktık ortalıkta koku var ama görüntü yok hadi dedik eve gidelim.Yorulduk çünki.
Eve yaklaşmışken bizim evin karşı sokağında yakılan ateş olduğunu tahmin ettiğim ışıksal görüntüler gördük.Daldık sokağa.Baktık ki o mahallenin çocukları sabahtan yaptıkları hazırlıklarla ateşlerini yakmışlar.Ve son hazırlıkları yapıyorlar büyük bir ciddiyetle.BAşlarında 15-16 yaşlarında iki delikanlı.Gerisi bücür bücür çocuklar.Ama hepsi erkek.Tek sıra halinde sıraya girdiler.Atlamak üzereler.Kadınlarda etrafta toplaşmış konuşma derdindeler.Ben hemen atıldım "abileri sizden önce şu ufaklığı atlattırayım mı ateşten" diye.kıyamam hepsi de tabi abla ne demek falan dediler.(Dikkatinizi çekerim hala abla diyorlar bana, hehehhe teyze diil.Ama bazen bazı gıccık çocuklar teyze demiyomu uçasım geliyo onlara) Önce Karya'yı üç kez çevirttim kuzu gibi ateşin üstünde, sonra onu babaya verip Damla'yı aynı şekilde çevirttim.Sağlık sıhhat diledim tekrar.Biraz daha takıldık bir iki foto çektik ama sanırım güzel çıkmadı fotolar.Sonra evimize döndük.Dönüşte Panda'nın iki litrelik dondurmalarından aldık.Eve geldiğimizde hemen kızlara muhallebi yaptım acıktılar diye ve değişiklik olsun diye.uzun zamandır yemiyorlardı, süt içiyorlardı.KArya Hanım yemedi tabiki.O Mercimek çorbası içmeyi tercih etti.Uyuz kızım benim.Süt ve süt ürünleri yememe konusundaki istikrarı aynen devam ediyor.Çorbasını yedi bitirdi ve sıra bizim artık dondurma yememize geldi.Koyduk tabaklara veeeeeee kızlar dondurmaya bayıldı.Ama tabi erimiş taraflarından verdim biraz daha sıcak olsun diye.Valla çok sevdiler.Karya bile hımmm hımmm diye diye yedi.Sanırım yaz boyu dondurma yiyecekler.

5 Mayıs 2009 Salı

HIDIRELLEZ

Çocukken hıdırellezi ne çok severdim.Akşamları ateşler yakılır, ertesi gün mutlaka pikniğe gidilirdi.Ateş yakmak için konu komşu, kenarında köşesinde ne varsa, odun, çalı çırpı, eski eşya yani yakılabilecek her ne varsa çıkarırdı ortaya.Kocaman ateş yakılırdı.Ve biz çocuklar ve büyükler deliler gibi atlardık ateşin üstünden.En az üç kez atlanmalıydı.Yoksa günahlarımız bütün bir yıl üzerimizde dururdu.Ateşin üstünden atlarken etrafı iyice kolaçan etmeliydik.Çünki hiç ummadığımız bir anda karşıdan gelen nereden çıktığı belli olmayan şımarık erkek çocuklarıyla çarpışmak işten bile değildi.Bu arada büyük ablalar ve teyzeler ellerinde olmassa olmaz darbukalarıyla atarlardı kendilerini sokaklara.Çalarlardı, söylerlerdi ve oynarlardı.Bizler küçüktük, çocuktuk.Ancak onlara karşıdan bakardık ve ortaya atıp kendimizi oynamak için ortam kollardık.Vakit epey ilerleyince şehrimizin roman mahallesinden o muhteşem romanlar gelirdi.
Bizim yani annemin oturduğu ev İzmir'in en eski, en güzel yerlerinden biridir.Şimdi o eski güzelliği kalmasa bile-ki bence hala güzel-yine de tarihi mekan olma özelliğini yitirmez hiç bir zaman.Çünki orası Kadifekaledir.İzmir'in kurulduğu yer.Nice efsanelerin dolaştığı yer.İzmir'in yerlisi olupta Kadifekale'de oturmayan kimse yoktur herhalde.Şimdi eskisi gibi değil ama olsun.Yine güzel, yine muhteşem.Doyumsuz bir manzarası vardır Kale'nin.Kale kapısına doğru çıkarken yol kenarında durup o manzarayı seyretmek lazım.Yada en güzeli surlara çıkıp İzmir'in o eşsiz güzelliğini surlardan izlemeli.Ya da hatta Kale kapısının hemen girişinde kalenin içine girmeden solda Sema Çay Bahçesi var.(kendileri benim kankam olurda) oraya oturup o doyumsuz manzara eşliğinde mis gibi kokan çay yada elma çayı içmeli insan.Nereden nereye geldim.Girdikçe giriyorum.Biz çocukken elma çayı yarışı da yapardık.Ben, Sema ve Funda üçlüsü.Allah'ım yaşlanmışım demekki.Anılar sürekli beynime üşüşmeye başladı.Yazdıkça yazasım geliyor.Ben nasıl engel olucam kendime.Elma Çayı gerçekten lezzetli olur.Deneyin derim.
İşte o muhteşem romanların gelmesini dört gözle beklerdik Sema'ların orda.Kale kapısının tam önüne gelir orada başlardı eğlence.Sabahın ilk ışıklarına kadar.Öyle güzel olurdu ki.Mest olurduk biz çocuklar.Sonra ertesi gün sabah erkenden kalkılır, akşamdan hazırlanılan çantalar(kaynamış patates ve yumurta, domates, yaprak sarması, karışık kızartma, börek, çörek ne varsa) sırtlanılır, yürüye yürüye kaleden fuara gidilirdi.İzmir'in neredeyse tamamı fuarda buluşurdu.Hani iğne atsan yere düşmez denir ya aynen öyle.Sabah erken gidilmesse fuarda yer bulmak mümkün olmazdı hiç.Minicik bir yeşillik görülen yere tezgah kurulurdu.İp atlanır, top oynanırdı.Nevaleler çıkarılır karınlar doyurulur ve sonra başlanırdı nerde darbuka, davul var düşülürdü peşine.Oryantal oynamayan çıkamazdı ortalığa.Hatta o zamanlar o gün annem okula göndermezdi beni.Çünki hıdrıllez pikniği her şeye değerdi.Ertesi gün öğretmenden azar işitmek pahasına.Ne de olsa suçlu annemdi.Offff ne günlerdi ama.
Şimdi öylemi ya.Nasıl izin alıp gitcem ben pikniğe.Ayrıca bugün hava o kadar serin ki.Değil piknik yapmak balkonda çıkıp oturmak bile mümkün değil.En azından sabah serindi.Şimdi nasıl bilmiyorum.İşyerinde bilgisayar başında oturuyorum işte.Yalnız sabahtan bir arkadaşımız dileklerimizi bir kağıda yazmamızı istedi.Götürüp toplu halde denize atcakmış.Gerçi bu dileklerin bugün akşam kağıda yazılıp, gül ağacının altında bir gece sabahlaması gerekiyordu ama şimdi kim gül ağacı bulcakta o dilek kağıdını uykuya yatıracak orada.bizde yazdık verdik ablamıza kağıtları.Büyücek bir zarfın içine koyduk gönderdik.Hayırlısı olsun bakalım.Bugün edilen duaların, tutulan dileklerin yerine geldiğine dair rivayetler var.
Ben herkes için sağlık, mutluluk ve huzur diliyorum.Allah hiç kimsenin sağlığını sıhhatini bozmasın.Ve her şey herkesin gönlünce olsun.

4 Mayıs 2009 Pazartesi

SUSAM SOKAĞI MİMİ

Tembellik yapıyorum ve sevgili Gamzelianne' nin yazısını aynen kopyalıyorum.

""""Merhaba sevgili blog dostlarım sevgili arkadaşım GüLCaN beni küçüklüğüme götüren güzel bir mimle mimlemiş bende aynen yazısını paylaşıyorum haydi hepberaber destek olalım:)** "Tırtıllar asla asla asla kahverengi bot giymez" lafını,** Büdü'nün söylediği "sevdiğim sayı 6" şarkısını,** Kırtasiyeci Nihat amcayı, Şen manav Zehra Teyzeyi, Tahsin Amcayı, Hakan abiyi, Zeynep ablayı,** "halaaa hooopp tereyağlı ballı ekmek" diyerek sihir yapmayı,** Her gün bir topun fırlatılmasıyla başlayarak "birkiüçdörtbeşaltıyedisekizdokuzononbir onikiiii" şeklinde saymayı,** "Gün güneşli insanlar neşeli sen de gel oyna susam sokağı'nda..." jenerik şarkısını,** Edi'yi, Büdü'yü, Kırpık'ı, Minik Kuş'u, Açıkgöz'ü, Kurabiye Canavarı'nı, Kurbağacık'ı,Özlediniz mi? Ben çok özledim. Bu programla büyüdüm. Dişlerimi nasıl fırçalamam gerektiğini, hayvan sevgisini, görgü kurallarını, büyüklere saygıyı, insanları sevmeyi, sayı saymayı ve daha bi sürü şeyi bu program sayesinde öğrendim. Çünkü çocuklar ebeveynlerinin öğretmeye çalıştığı şeylerden daha çok önemsiyorlar tv'de izlediklerini.Sizin de bu programı özlediğinizi, tekrar yayınlanmasını ne çok istediğinizi biliyorum. Çoğunuz bloglarınızda bu konudan bahsedip geçtiniz, "keşke yayınlansa, çocuklarımız da saçma sapan çizgi filmler yerine bunları izleyerek büyüse" dediniz.Geçenlerde Nazlı'nın Annesi sevgili İlknur'un blogundaki yazıyı okuyunca birden aklıma bişey geldi. Madem hepimiz geri istiyoruz bu programı öyleyse neden birlik olup bu talepte bulunmuyoruz?Ben bikaç sene önce TRT'ye mail atmıştım bu konuyla ilgili. Gelen cevapta yayın hakkına sahip olmadıklarını yazmışlardı. Sonra TRT Çocuk kanalına ümit bağladım "Belki" dedim. Orda da yayınlanmadı. Şimdi düşündüm de belki siz diğer annelerle her birimiz bir mail atıp istekte bulunursak bakarsınız bu istek ciddiye alınır ve bişeyler yapılır. Bunu bir mim konusu yapalım ve dağıtabildiğimiz kadar çok insana dağıtalım. Bakarsınız koca çölde bir avuç kumdan fazlası oluruz. Denemekle ne kaybederiz?Tamamsa hadi o zaman;"Sür, sür arabanı, Gez sokakları.Keyifli, neşeli, tasasız çıkar hayatın tadını.." :)
Buraya tıklayın ve isteğinizi yazın.Bende benim gibi tüm susam soakğı severlei mimliyorum ;Yapmanız gereken;Bu konuyu blogunuzda yazmak,gönderebildiğiniz kadar çok blogger'a bu mimi göndermek,ve TRT çocuk iletişim formuna link vererek pasladığınız kişileri mail atmaya yönlendirmek.Ve tabii blog yazarı olmayıp ta bizi takip edenler de. Sizler de yukarıda verdiğim linke tıklayarakTrt Çocuk Kanalı'na mail yollayın. Fazla vaktinizi almayacak emin olun..."""""

Bu arada ben üzerime düşeni yaptım.TRT Çocuk'a gerekli maili attım.
Teşekkürler Gamzelianne......

BUGÜNÜ 1 MAYIS KABUL EDELİM VE BELKISIMIN DOĞUM GÜNÜNÜ KUTLAYALIM...

Bugün bakmayın ayın dördü olduğuna.Benim için 1 Mayıs.Çünki sevgili Belkıs' ın doğumgünü.
Ve ben hayırsız arkadaş onu doğumgünüde arayamadım.Blogumda da yazamadım.Neyse şimdi telafi etmek istiyorum.Canım arkadaşım kusura bakma olur mu? Halbu ki kayıtlıydı ajandamda.Ama ev telaşı kızların huysuzluğu derken seni aramak aklımdan çıktı.
Nice yıllara canım.Kızınla, eşinle ve sevdiklerinle.Nice nice nice nice mutlu senelere.
İnşallah tontiş bir nine olursun, torunlarını kucağında hoplata zıplata büyütürsün emi.